Malzemede boşluk yaratmaktan ziyade, boşluğa kütleyle müdahale ediyor Günnur Özsoy. Bir tür uzam oyunu onunki! Pürüzsüz, parlak yüzeyli, kıpkırmızı kütleler yerçekimini altüst edercesine havada uçuşuyorlar. İrili ufaklılar. Rengarenk bir dünyanın imgeleri gibi her biri.
Biçimsel ve konumlanışsal varlıklarıyla kendilerini hemen fark ettiren bu heykeller, fark ettiklerini de hissettiriyorlar. Bir yandan görünürken, diğer yandan “seni görüyorum” diyorlar.
Bir nesne nasıl görür peki? Bir nesne nasıl söz söyler? O nesneyle temas edenler, onun aurasına dahil olabiliyorlarsa eğer, nesne bir bakıma yaşıyor demektir; varlığını hissettiriyor, yaşamda yer buluyordur. Sanat nesnesi için ise bu biraz daha zor olabiliyor kimi zaman. Hayatımızda olması zorunlu olmayan sanat nesnelerinin, başka herhangi bir nesneye göre hayata dahil olması daha karmaşık bir sürecin sonucunda gerçekleşebiliyor. Ama Günnur Özsoy heykeli kolaylıkla giriyor dünyalarımıza.
Bu kez vitrinli bir mekanın teşhir estetiği üzerinde kafa yoran Özsoy, çalışmaları ile izleyenler arasında farklı bir iletişim kurmayı amaçlıyor. Bu amacına da ulaşıyor sanatçı. Uzak mesafeden de algılanan organik formlar, aynı zamanda yere yerleştirilen aynalara farklı açılardan yansıyor ve mekanın tabanında varlık bulan izdüşümleriyle, izleyiciye oyunsal bir görsel deneyim yaşatıyorlar.