Günnur Özsoy

Give a Pause Give a Voice

10 Eylül- 10 Ekim 2022

Es Ver Ses Ver

 

Pg Art Gallery, Maslak Atatürk Oto Sanayi sitesinde konumlanan galeri mekanında 7 Eylül -  15 Ekim 2022 tarihleri arasında  Günnur Özsoy'un "Es Ver Ses Ver" isimli kişisel sergisine ev sahipliği yapıyor.

17. İstanbul Bienali paralel etlinlikler kapsamında ziyarete açılan, farklı renklerde metal heykel yerleştirmeleri ile kurgulanan sergi, galeri mekanını merkeze alarak sanayi sitesinde atölyeleri bulunan komşu esnaflar ile etkileşim kurmayı hedefler.

 

 

Rengarenk seslerin senfonisi

 

Her gün, her yerde, mütemadiyen karşılaştığımız formların kaynağı nerededir? Semadan mı inerler, dünyanın derinliklerinden mi fışkırırlar? Form, insan aklının dünyayı algılarken kullandığı bir araç mıdır, yoksa doğanın şeyleri üretme yönteminin bir sonucu mu? Belki de insan dış dünyada gördüğü hercümerç haldeki sayısız şeyi daha kolay saklayıp yeri geldiğinde kullanabilmek için soyutlamış, formları icat etmiştir. Evrendeki her biri ayrı olan tekil şekiller insan havsalasının işini kolaylaştırmak için soyut formlara evrilmişlerdir. Yine de doğada ne mükemmel daire, ne mükemmel çizgi, ne de mükemmel dörtgen vardır; ama bir kristalin ya da bir çiçeğin formunda ilahi bir güzellik yok mudur? Formların kaynağı neresi olursa olsun, insanın belleğinde bir es verdikleri, biriktikleri söylenebilir. Sanat ise bellekte saklanan formlara varla yok arasında incecik bir fark ekleyen, insana has bir faaliyettir. Halihazırda bellenmiş olan formlarda asgari de olsa bir değişim yeniliğin, devrimin kapılarını açar. Bu farka salt akılla ulaşılamaz, işin içine beden de karışır ve modern düşüncenin bu iki düşman kuvveti iş birliği içinde dış dünyadan algılar vasıtasıyla gelen karmaşık veri yığınını yoğurur, sanat eseri var olur.

 

Günnur Özsoy’un çalışmalarında yarattığı formlar bir muhabbetin ürünüdür. Bir ucunda aklın kurallarının, diğer yanda ruhun dalgalanmalarının, öbür yanda da doğanın sunduklarının oturduğu bir sohbet masasında vücut bulurlar. Bu formlar tekildir. Aşkın, mükemmel, genel geçer olmaya niyetlenmezler; yine de güzel olmayı her daim becerirler. Aklidirler; ama hesaplanabilir ve soğuk değillerdir. Her ne kadar ilhamlarını doğadan alsalar da doğanın temsili de değillerdir. Sanatçının bedeniyle doğanın karşılaşmasında oluşurlar. Bedenin güçleri maddenin yasaları ile işbirliğine girer. Aynı zamanda da akıl ruhu dizginler, ruh aklı özgürleştirir.

 

İnsan belleği ağırlıklı olarak gözden gelen verilerle biçimlenir, güzel sanatlar da ağırlıklı olarak görsel sanatlardır. Peki dış dünyayla olan muhabbetimizde öncelikli olarak gözlerimizi değil de mesela kulaklarımızı kullansaydık yine dünya bize aynı formlarda mı sunardı kendini? Daire yine bildiğimiz daire, dörtgen aynı dörtgen mi olurdu? Muhtemelen hayır. Günnur Özsoy’un “Es Ver, Ses ver” adlı sergisindeki rengarenk metal heykelleri görsel ve dokunsal bir mecra olan heykele işitsel boyutu da ekler. Burada işitsellik insan kulağının algılayabileceği bir ses olarak dışa vurulmaz ama bir ihtimal olarak heykellerin içinde saklı tutulur. Heykeller her ne kadar hareketsiz ve sessiz olsa da belleğe bir çınlama, bir ses eşliğinde nüfuz eder. Heykellerin formlarına bir ses boyutu da işlenmiştir; heykellerin formları görerek olduğu kadar dinleyerek de işlenmiştir.

 

Ses maddenin titreşimlerinden doğar. Devinim olduğu sürece ses de vardır. İnsan dünyayı işleyip kendine yurt edinirken maddeye form verir ve bu süreç kaçınılmaz olarak gürültülüdür. Değişim ne kadar ani, ne kadar şiddetliyse ses de o kadar artar. Yine de bir kere oluşum süreci tamamlanıp dönüştürücü hareket yerini sabit bir forma bıraktı mı ses de duyulmayacak kadar azalır neredeyse gaibe karışır. Günnur Özsoy’un heykellerini meydana getiren hareketler de yerlerini sükuta bırakmışlardır. Metal levhaların eğilip bükülmesinden oluşan formları karşımızda kıpırdamadan durur. Velhasıl heykeller sessizlerdir sessiz olmasına ama kıpırdamaya, ses çıkarmaya her an amadedirler. Belirli bir sesin vücut bulmuş hali olarak zuhur ederler ama kendilerini gelecek olan titreşimlere, çıkacak olan seslere de açarlar.

 

Ses için iki atomun birbirine teması gereklidir gerekli olmasına lakin ses aralıkta, boşlukta, boşluk sayesinde meydana gelir. Atomları birbirine sıkı sıkıya sokulmuş olan maddelerde ses asgari, düzeydedir.. Ses temasa olduğu kadar, bir nebze mesafeye ve farklı olmaya da muhtaçtır. Lakin mesafe ve fark arttıkça ses yine kaybolur. Ses ancak optimum bir aralıkta mümkündür. Ne çok yakın ne çok uzak, ne aynı ne tamamen farklı. Burdan bakınca ses toplum ve üretim için de bir motif sunar. Tekil varoluşlar ancak bir arada olduklarında işleyebilir, ses çıkarabilir ama bunun için de birbirlerine olan mesafelerini ve birbirlerinden farklılıklarını korumak zorundadırlar. Bir arada olmak bir olmaktan farklıdır. Bir olmak farklılıkların silindiği mutlak bir bütünlüğü, sessizliği arzular. Bir arada olmak ise farklılıkların korunmasını ön koşul olarak alır. Bir arada olmak yine de farklı olmak, ötekine temas etmek ama yine de bir nebze mesafede durmak, es vermek, esneyebilmek ses için elzemdir. “Es Ver, Ses Ver” deki çalışmalar hem birbirlerine benzer hem birbirlerinden farklıdırlar. Onları farklı kılan da sadece renkleri değil, maddenin doğasıdır. Satıhlarında gezinen ses dalgaları, her birini biricik kılar yine de formları bir arada ahenk yaratmalarına imkan tanır.

 

Heykellerin iç kısımlarındaki boşluk çalışmaların esas öğelerindendir. Metal levhalar bu boşluk sayesinde es verir, esner. Ses bu boşluk sayesinde meydana gelir, önce galeriyi doldurur sonra sokaklara yayılır ve dünyaya karışır. Günnur Özsoy’un eserlerini ürettiği ve sergilediği sanayi mahallesi envai çeşit üretimin gerçekleştiği, bu üretimlerden neşet eden seslerin birbirine karıştığı doğaçlama bir kompozisyonun kendiliğinden oluştuğu bir mahaldir. Nasıl ki heykellerin sesleri mahalleye sızıyorsa mahalleden gelen sesler de eserlerin içlerindeki boşluğu doldurur, ince bağlarla tavana bağlanmış heykelleri titreştirir, heykellere ses verir. Bu sesler insan kulağı için duyması zor olsalarda oradadırlar, biraz hayal gücüyle kolaylıkla belleğin salonlarında yankılanabilir.

 

Formlar ister semadan insinler, ister dünyanın derinliklerinden fışkırsınlar hayal gücünün kuvvetleriyle insana mal olurlar. Hayal gücü formları esnetir, limitlerini zorlar, onları değiştirip içinde yaşanabilecek bir dünyaya evirir. Hayal gücü ister sanat olarak zuhur etsin, ister zanaat olarak dünyayı inşa etsin özgün üretimin temel gücüdür. Günnur Özsoy’un “Es Ver, Ses Ver” adı altında bir araya gelen heykelleri zanaatle sanatın kesiştiği bir noktada vücut bulurlar. Özsoy bu çalışmaları ile sesi, sesin beraberinde getirdiği biricikliği ve ses sayesinde açığa çıkan bir arada olma ihtimallerini metal işçiliğinde somutlaştırır ve ziyaretçilerine dünyasına girmeleri için açar.  “Es Ver, Ses Ver” bir sergi olmanın ötesinde bir var olma formu önerisidir.

 

Murat Alat