Kerem Ozan Bayraktar 5 Eylül – 3 Ekim 2015 tarihleri arasında et cetera isimli yeni sergisiyle Pg Art Gallery’de izleyiciyle buluşuyor. Sergide Bayraktar’ın son dönemde ürettiği fotoğrafik bilgisayar görselleştirmelerinden bir seri ve son video çalışması Parçalar izlenebilir.
Bayraktar ‘et cetera’da en genel anlamda bütün ve parça ilişkisine odaklanıyor. Sanatçı, bireysel olanın soyutlanmasının bilgi için zorunlu bir eylem olduğunu belirtirken bu soyutlamada yiten şeyin öznelliği ile ilgilendiğini belirtiyor. Bayraktar’a göre bu gerilim, yaşamın her alanında mevcut: “Toplumsal olaylardaki kitleye ve her bireyin kendisine yönelik yaklaşımımız, felsefe ve bilimdeki her bir özellikli deney ile genellemeler arasındaki ilişki ya da tarihsel olayların kendileri ile tarihi yorumlama şeklimiz buna örnek olarak verilebilir. Duygusal açıdan baktığımda, bir taraftan kültürü üretirken bir taraftan birey olarak ona kurban oluyoruz gibi geliyor.” Sanatçı, sergide insan üretimlerinin içinde barınan, zorunlu modellemeden arta kalanın duygusu üzerine çalıştığını ve bu nedenle genellemede güçlük çektiğimiz ya da genellemeye ihtiyaç duymadığımız biçimlere odaklandığını belirtiyor. Sergide yer alan asteroit görselleştirmelerini, bu anlamda birer “leke” olarak yorumluyor: “Bu parçalanmış nesneleri, tıpkı fotoğraftaki parazitlenme ya da diğer bireylerin tümünü algılayışımız gibi birer “yığın” olarak görme eğilimimiz var. Uzayda oldukları için alışık olduğumuz perspektife, ufuk çizgisine sahip değiller; bu nedenle sınırları belirli birer sembol değiller. Zaman zaman Hollywood filmlerindeki korkulan felaket nesneleri oluyorlar. Bu durumun elbette asteroitlerle ilgisi yok. Soyutlayamadığımız şeylerin tümü benzer özelliklere sahip bana kalırsa; bedensel ve ölümle ilişkili. Bu sebeple, her türlü parçalanmandan ürküyoruz çünkü zihnimiz bütünleme üzerine kurulu. Bunu sadece kazalar ya da eskime gibi olguların görsel olarak üretimi ile değil, imgenin kendisine dair bir mesele olarak algılamak da önemli benim için.”
Bayraktar’a göre evrenin oluşumundaki çarpışmalardan arta kalan bu taşlar, romantik anlamda anıtsal bir niteliğe sahip olmasına karşın, bir anıtın tipik niteliklerine tezat bir yapıya sahipler. Birçoğu bilimsel ve ekonomik açıdan değersiz, geometrik olarak karmaşık şekillere sahip ve kırık herhangi bir nesnenin parçalarında olduğu gibi gündelik bir işlevden yoksun. Sanatçı, manzara ressamlarının doğa enstantanelerini anıtlaştırmasında olduğu gibi, bu nesnelerin görüntülerinin benzerlerini bilgisayar ortamında sıfırdan üretiyor. Bayraktar’a göre bu üretim yöntemi de imgelerin yol açtığı düşünce evreninin kendisiyle paralellik taşımakta: “Sürekli olarak ortaya çıkan rastlantının kontrol altına alınmaya çalışılması, görselleştirmenin teknik limitlerinin doğaya çarpması, ortaya çıkan sonuçların bir kadraj ile sembolleştirmeye çalışılması… Bilgisayarda resim yapmanın çamur ile heykel yapmaktan farkı, dokunamamak ama zaten bu uzay nesnelerinin görüntüleriyle ilişkimiz de buna benziyor. Her zaman yalnız hissettiren bir mesafe var ve sadece tek bir yüzeyin o anki halini görüyoruz.”
Bayraktar, asteroit modellerini üretirken kullandığı algoritmaların bir araya gelişlerindeki karmaşıklığın zaten doğanın potansiyeline ait olduğunu ve kurgu olmalarıyla fotoğraf olmaları arasındaki farkın, görünümlerle girdiğimiz anlık ilişkiler ölçeğinde bakıldığında, tıpkı her bir rüyayı görme anında olduğu gibi önemsiz olduğunu belirtiyor. Buna karşın sanatçının geçmiş çalışmalarında fotoğrafın belgesel niteliklerini sorguladğı noktayı, astronomi bilimine ait fotoğrafların taklidi noktasına evirdiği göz önünde tutulacak olursa, kurgusallık, fotoğraf ve belge ilişkisi açısından önem teşkil etmekte. Bayraktar’ın çalışmalarının ulusal ve uluslararası ' ortamlarında fotoğraf bağlamında sunulması, üç boyutlu bilgisayar grafiklerinin bugün fotoğraf olarak kabul görmeye başladığının önemli bir göstergesi. Bu durum, şüphesiz fotoğrafın tarihsel değişimi ve bu mecranın teorik temelleri açısından yeni durumlar ortaya koymaktadır.