Pg Art Gallery 20 Ocak – 11 Mart tarihleri arasında Ali Şentürk, Cansu Sönmez, Derya Geylani, Gözde Can Köroğlu, Ömer Faruk Yaman, Sevim Kaya ve Sinem Demirci’nin farklı malzemeler ve teknikler kullanarak ürettikleri çalışmalarının yer aldığı “Bildiğin gibi değil!” başlıklı sergiye ev sahipliği yapıyor.
Alışık olduğumuz bedenler, nesneler, bitkiler ve besinler, bu sergide ezberbozan bir biçimde simüle edilerek izleyiciye sunuluyor. Kendi bağlamından uzaklaşan bu ‘şey’ler, galeri mekanıyla bütünleşerek yeni birer anlam üretiyorlar.
Galeride bizi ilk karşılayan, odağına siyah yapay bir kulak yerleştirilen ve duvarı kaplayarak zemine yayılan Ali Şentürk’ün “İkinci Kattan Gelen Sesler” adlı enstalasyonu oluyor. Dev bir insan kafasını temsil eden siyah pelüş üzerinde ilk etapta fark edilmeyen bu kulak, ziyaretçilerde oldukça tekinsiz bir his oluşturuyor. Gizlice dinleniyormuş duygusu yerini bir süre sonra izleyicinin kendi hikayesini anlatma serüvenine dönüşüyor.
Sanatçının galerinin üst katında konumlanan bir diğer çalışması “Efsanevi Olmayan Yaratık” ise gündelik hayatta kullandığımız bir sehpanın evrim geçirerek, kendi formuna yabancılaşması ve alternatif bir tür yaşam formuna dönüşmesinin temsili.
Ömer Faruk Yaman’ın ince işçilikle bezediği doğa tasviri üzerine kusursuz daireleri sistematik bir şekilde yerleştirerek oluşturduğu doku, iki farklı katmanın nasıl bir bütüne ulaştığını en iyi anlatan örneklerden biri. Öncelikle geometrik formları algılayan gözlerimiz, ardından natürel deseni beyaz dairelerin içinde tamamlar hale geliyor.
Doğayı ve bitkileri üretiminin merkezine alan Sevim Kaya, triptik beyaz kil rölyefini, amorf gri bir zemin üzerinde sergiliyor. Keskin sınırlardan kaçınan sanatçının bu çalışması, bir topoğrafya haritasını andırıyor. Zeminin baskın rengi ve geniş alan hakimiyetine karşın, kendi sınırlarını belirlemeye ve varlığını sürdürmeye kararlı bir doğa temsilini gözler önüne seriyor.
Cansu Sönmez ise “Ekşi Mayalı Cyber Ekmek” adlı işinde pandemi döneminde herkesin birer ekmek ustasına dönüşümüne ve ekmek şarap ayinine gönderme yapıyor. Bu çalışma, pandemi döneminin önemli gündemlerinden biri olan ilksel edimlerimizden ekmek yapımı eylemini ve insan 2.0 olgusunu birleştiriyor. Sönmez, enstalasyonda ona eşlik eden şarapla birlikte ilksel edimlerin yeni sürece olan adaptasyonuna bu yüzyılın gözünden bir ayin, bir kutlama eklemekte. Bir yanda kuralına uygun yapılmış ancak tat ve kokularına dair hiçbir net veri bilinmeyen, lezzetli görünüşleriyle insanı cezbeden ekmekler, diğer yanda Cansu Sönmez’in cyber ekmeği…
Yüksek karbonhidrat kaynağı olması nedeniyle hemen hemen her toplumun sofrasında bulunan ekmeğe, elektronik parçalar katarak sıradışı bir tarif veren sanatçı, günümüz insanının teknoloji ile ilişkisine eleştirel bir bakış açısı getiriyor.
Derya Geylani, siyah porselenler ve saf bir malzeme olan camı ustalıkla kullanarak oluşturduğu masalsı enstalayonuna “Masada mı konuşalım?” adını veriyor. Mutluluk, hüzün, heyecan, kutlama, anlaşma gibi pek çok vesile ile bir araya gelinen sofralar, her bireyin belleğinde farklı çağrışımlar yapıyor. Sanatçı bir “an”ı dondurduğu bu çalışması ile izleyicinin algısını manipüle ederek, bir miktar sıvının sihirli bir şekilde katılaşmasına tanıklık ediyormuş duygusuna kapılmasına neden oluyor. Duvarın yüzeyine yarısı çıkmayı başarabilmiş gibi görünen yarım fincan ve çaydanlıklar ise kalan kısımlarını da gömüldükleri alandan çıkarma arzusu yaratıyor. Tıpkı zihnimizi tetikleyen bir göstergenin bilinçaltımızda yer etmiş anıları gün yüzüne çıkarmasına neden olması gibi…
Üretimlerinde ağırlıklı olarak beden politikaları, toplumsal cinsiyet kavramı, cinsiyetsizlik, inşa edilebilir kimlik, kabul edilmiş normlarım yeniden inşası gibi konulara odaklanan Gözde Can Köroğlu, sergide “Grift formlar No:1” isimli heykeli ile yer alıyor. Sanatçı, bedenlerin biçim ve proporsiyonunu bozarak ortaya koyduğu figürleriyle dayatılmış estetik algısına meydan okuyor. Bedende yarattığı bu deformasyonlar ile farklı bir gerçeklik algısı oluşturuyor.
Sinem Demirci ise çalışmalarını benliğin farklı yüzlerini yansıtan ‘çoklu ben’ kavramı ile tanımlıyor. Paralel evrenlerde veya zaman çizgilerinde var olan, her birinin kendi deneyimleri, seçimleri ve yolları olan sayısız versiyonumuz olduğunu ve her birinin benzersiz ve yine de bütünle bağlantılı bir kimlikler kaleydoskopu gibi olduğunu anlatıyor. Portrelerin deforme edilmiş, çarpıtılmış özellikleri; benliğin farklı olasılıklarını, olduğumuz ve olabileceğimiz farklı benlikleri temsil ediyor.