Pg Art Gallery 5 Eylül – 25 Ekim tarihleri arasında Hasan Pehlevan’ın “Anı(t)sal Tahribat” başlıklı sergisine ev sahipliği yapmaktan mutluluk duyar.
Bir önceki sergisi “Formicarium”da yıkımın, şehirler, insan ve tarih üzerindeki etkilerini inceleyip araştırarak, yıkımlar ile birlikte yeni kültürel kodların oluştuğunu tespit eden Pehlevan, geleceğe kültürel bir miras bırakmanın mümkün olup olmadığı kaygısını güdüyordu. Fransız tarihçi Pierre Nora Hafıza Mekanları makalesinde tarihin, modern toplumun bugüne dair umutsuzca değişim arayışları sonucu, geçmişi düzenlemek ihtiyacından bahseder. “Gerçek hafıza ortamlarının” ortadan kalkmasıyla, geçmişten kopan bilincin, geçmişe dair hafızayı yeniden uyandırma ve onu kristalleştirerek cisimleştirme çabası, hafıza mekanlarının yeniden kurulmasına olanak tanır. Bu köprüyü kurmadığımız sürece tarih ile birlikte mekan da, anlamını, karakterini ve hafızasını kaybeder. Hafızası olmayan yerin kültürel kodlarından bahsetmemiz pek mümkün değildir. Kapitalizmin son yüzyılda yaşadığı bütün büyük krizlerin temelinde, aşırı kentleşmenin yarattığı, gerek mimari gerekse nüfusa dair bir patlamanın yattığını söylemek mümkündür. Harvey’e göre; inşaat ve kentleşme, her ne kadar kapitalizmin devamlılığı için kilit rol oynasa da, spekülatif yapıları nedeniyle düzenli olarak patlamalara ve krize neden olmaktadır.
İnşa ve kentleşmeyle beraber yıkılan kentler, değişen dönüşen şehirler görmekteyiz. Yıkımlar, sadece değişen dönüşen binaları değil; ekoloji, sosyoloji, ve antropoloji gibi alanları da etkilemektedir. Son dönemlerde tarihi mekanların tahribatı üzerine inceleme yapan sanatçı; inşa ve yıkımların çok hızlı bir şekilde ilerlediğini, yapıların koruma altına alınmayarak ya da yıkılarak yok edildiğini ve hafızasının boşaltıldığını görüyor, tanık oluyor. Yanı başımızda duran yaklaşık olarak 10.000 yıldır varlığını sürdüren, Hasankeyf’in yok oluşuna ve yıkımına şahit olmamız bu durumun en somut örneklerinden biridir. “Anı(t)sal Tahribat”, yıkılan ve kaybolmasına göz yumulan tarihi alanların/mekanların izini sürüyor. Bu izleri takip eden Pehlevan, bütün bu yıkımları, bir mekan üzerinden kazı alanı oluşturarak kaybolmuş, yok olmuş veya yıkılmış bir hafızayı canlandırmak istiyor. Tıpkı Benjamin’in dediği gibi; hiçbir şey kararlaştırıldığı ve beklendiği gibi gerçekleşmiyor. Sanatçı bu aşamada mekandaki boşlukları, izleyicinin kendi kentsel deneyim ve yorumlarına bırakıyor.