Melis Buyruk

Coexist

22 Şubat - 13 Mart, 2020

Pg Art Gallery, Melis Buyruk’un “Coexist” adlı beşinci kişisel sergisine 22 Şubat – 13 Mart 2020 tarihleri arasında ev sahipliği yapmaktan mutluluk duyar.

Modern insan 18' inci yüzyıldan beri, etrafındaki her şeye boyun eğdirmek için topraktan yükseldiğinde, doğa ve tüm unsurları insanlığın endüstriyel gelişimi için hammadde haline getirdiler. Doğa ve kültür arasındaki hiyerarşik sapma nedeniyle, bitkiler ve hayvanlar mistik ve ruhsal anlamlarını yitirdiler ve Homo Faber'in teknolojik gelişimi için bir platform haline geldiler. İlerlerken de evrimsel yarışta yenilmez, hatta durdurulamaz hale geldi. Bununla birlikte, insanlığın köklerinden bu ayrılma da doğa ile olan ilişkimizin arasını açtı ve bizi dünya için en büyük tehdit haline getirdi. Evet, insanlığın en tehlikeli düşmanı insanlığın kendisi oldu. Bir virüs gibi, dünyanın dört bir yanına yayıldık ve bir parazit gibi kaynaklarını neredeyse kuruttuk. Son zamanlarda ortaya çıkan birçok kıyamet sonrası film, abartılı bilim kurgular değil, olası bir geleceğe dair karanlık görüşler.

Melis Buyruk, bitki ve hayvan parçalarının insan vücudu parçalarıyla birleştirildiği garip bir zeminde yaratıkları tasvir ederek doğa ile ilişkimizi inceler. Kendisinin insanın yaşam döngüsündeki rolünün ontolojik analizi, felsefeden psikolojiye ve sosyo-politikaya kadar çeşitli alanlara atıfta bulunur. Analizi, mekanik kategorizasyon ve ayırma yerine bütünsel bir dünya görüşüne ihtiyaç olduğunu ve entropinin yaşamın hiç bitmeyen akışında pozitif bir enerji olarak benimsenmesi gerektiğinin altını çiziyor. Yeni varoluş biçimlerinin artık yaratıklara neden olduğunu biliyoruz. Bu, empati, işbirliği ve birlikte yaşamanın değişimin temel akıl hocaları haline geldiği yeni yaşam biçimlerine açık olmamız gerektiği anlamına gelir.

Porselen eserlerinin yarı doğalcılığına, kolaj benzeri yaklaşımı ve figürün parçalı kavramı karşı çıkıyor. İlk bakışta işlerin gerçekçi görünmesini sağlayan illüzyonist estetik, gerçeküstü rüyalara ve kabuslara bağlantılar açıyor. Gerçekçilik ve gerçeküstücülük çatışmasından, parçaları son derece çekici hale getiren bir çarpıtma etkisi ortaya çıkıyor. Aynı zamanda, temsili ve çarpıtma ile diyalektik oyununun yanı sıra gerçekliği yansıtmak ve yaratmaktan kaynaklanan esrarengiz ama çekici bir atmosfer çalışmaları çevreliyor. Sonuç olarak, izleyici heykellerinde sunulan unsurları tanıma ve yanlış anlamanın yanı sıra bilme ve bilmeme arasında sürekli olarak geçiş yapıyor. Bu dinamik algılama süreci, doğal dünyamızın yeni anlayışlarını mümkün kılıyor. Bu, etrafımızdaki çevre ile yaşama şeklimizde alternatif kavrayışlara doğru ilk adım anlamına gelir ve kişisel bir değişimin başlangıcı olabilir. Buyruk’un malzeme seçimi sadece sanatının incelikli ustalığına atıfta bulunmakla kalmıyor, aynı zamanda kültürel referansları da ortaya koyuyor. Estetik açıdan sofistike olanlar için porselen, ev eşyalarında olduğu kadar dekoratif objelerde de çok değerlidir. Yaratıklar arasında melez oluşturmak için ince ve narin karakterini flora, fauna ve antropolojik referanslarla çatıştırarak bir yabancılaşma etkisi oluşturuyor, bu da seyirciyi doğa ile kendi ilişkisini yeniden düşündürüyor.

Sanatçının tüm eserlerinin dekorasyondan yapısökümene, güzellikten dehşete, gerçekçilikten gerçeküstücüye, ilaveten geleneksel natürmort estetiğinden fütüristik biyo-füzyonlara kadar çeşitli resmi ve kavramsal boyutlarla ilgisi vardır. Eserler, insanın ve doğanın bir arada var olmak adına melez formlarda eridiği başka bir gezegenden geliyor gibi görünüyor. Yine de, garip varoluşları, etrafımızdaki gerçeklik hakkındaki kendi fikirlerimizi sorgulamamızı sağlar ve bu nedenle dünyayla bağlantımızı yeniden gözden geçirme şansı anlamına geliyor.

Bir önceki serinin aksine, natürmort bir kurulumda, dudaklar, göğüsler veya boynuzlar gibi elementlerle birleşmiş olan bitkiler yerine, şimdi kuşlar, hayvanlar, sürüngenler, yılanlar veya örümcekler, melez yaratıklar zemininde kompozisyonun ortasında ortaya çıkıyor. Merkezde ortaya çıkan figürler her şeyden önce resmi bir kontrast anlamına geliyor çünkü oldukça tutarlı ve doğal bir şekilde tasvir ediliyorlar. Ayrıca, seyirci artık daha önce tek çekim odağı olan zeminin birden fazla parçası yerine bir büyük ve tek unsura konsantre olabiliyor. Sadece daha önce önemli olan zeminin yaşam alanı, şu anki seride üstünde var olan farklı faunanın temelidir. İzleyicinin dikkati artık çok katmanlı ve karmaşık ortamdan merkezlenmiş kahramanlara kayıyor.

Melis Buyruk’un son yaklaşımı, bütünsel doğa anlayışına ilişkin ontolojik incelemesini yeniliyor. Yeni bitki, hayvan ve insan üçlüsünün yanı sıra, canlılar en eski fobilerimize atıfta bulunur. Örümcekler, yılanlar ve sürüngenler bilincimizde kadim izler bıraktı. Varoluşumuzun gölgesindeki arketipler gibi, sıklıkla korku ve tatsızlığı tetikliyorlar. Gerçekçi temsil, onlarla yüzleşmemizi ve dünyaya bakışımızı yeniden gözden geçirmemizi sağlıyor. Seyircinin hissedebileceği korku, onun malzeme seçimi ile tezatlaşıyor. Porselen, kültürel zarafet ve geleneksel ustalığın hassas malzemesidir. Güzellik ve zarifliğin taşıyıcısıdır. Fakat bir tarantula veya garip bir yılan bizi ürpertir. Bununla birlikte, izleyiciyi şaşkınlık ve merak arasındaki ilişkiye çeken bu yabancılaşma etkisidir. Bu biçimsel ve estetik karşıtlık, dünyadaki daha saf ve daha olumlu içgörüler ortaya çıkarmak için insan doğası yapılarıyla ilgili açık önyargı katmanlarını ve yanlış varsayımları kırar.

Parçaların beyaz veya siyah monokromundan dolayı, izleyiciye tasvir edilen figürleri tek tek dikkatlice gözlemleme şansı veren oldukça çarpıcı bir kalite oluşur. Görsel inceleme mevcut heykellerin kompozisyon düzenleri sayesinde daha kolay hale gelmiştir. Buyruk öncesine nazaran şu anda daha fazla unsur kullanıyor olsa da, daha belirginler ve kabartma benzeri bir yapıya göre yapılandırılıyorlar. Önceki serilerde porselen unsurlar yerleştirildikleri yerden öne çıkarılmış ve yükseltilmişken, şimdi kompozisyonun düzlüğü arka planı bir birim gibi gösteriyor. Bu anlamda, öncekinden daha sakin görünür, bu da merkezdeki hayvan üzerindeki konsantrasyonu destekler.
Yuvarlak biçimi, garip habitatın dünyalarına veya dünya haritalarına kavramsal referanslar gösterir. Resmi olarak, zeminin daire içine alınmış kompozisyonu da gözlerimizi ana kahramanlara doğru yönlendirir. Bir santrifüj gibi, dikkatimiz hayvanın keşfedilmemizi beklediği eserin merkezine doğru çekilir. Sonunda, eserlerin sergi stratejisi de alternatif yaşam alanı konseptini destekliyor. Derin çerçeveler kullanarak Buyruk heykeller için bağımsız mekanlar yaratıyor. Bu anlamda onları bizim müdahalemizden koruyor. Gözlemleyebiliriz fakat müdahale edemeyiz. Işığı çerçevelere entegre etmek, çalışmaya resmi ve kavramsal bir anlam kazandırıyor. Bir yandan, sanatçı - önceki serilerinden bazılarının sergileri sırasında karşılaştığı iki sorun olan düşen gölgeler ve cam yansımaları sorunlarını çözmüş. Öte yandan, habitat kendi ışık kaynağını alıyor, bu da onu dünyamızdan daha da bağımsız hale getiriyor. Alternatif ve otarşik bir gerçeklik ortaya çıkıyor; bizim sadece yabancı olduğumuz bir gerçeklik.

Melis Buyruk’un şu anki çalışmasında, sürpriz anlar şaşkınlık anlarına dönüşüyor. Hayvan ve melez ortamı arasında gidip gelirken, neyin doğru olduğunu bilmenin kontrolünü kaybediyormuş gibi hissedebiliriz. Hayvanlar gerçek görünüyor, ancak renkleri yok ve gerçekliğin sadece donmuş yansımalarılar. Ayrıca, fiziksel yapılarını keşfetmemiz, her şeyin yapay olduğunu anlamamızı sağlıyor. Çevresi uzaktan hala canlı gibi görünüyor; ama yaklaştığımızda onun garip ve melez varlığını öğreniyoruz. İlk bakışta doğal görünüme benzer parçaların temsili karakteri, izleyiciyi ilk başta gördüklerine inandırır. Ancak daha sonra, Buyruk’un büyüleyici gerçeklik çarpıklığı açığa çıktıktan ve muhteşem bir yabancılaşma etkisi oluştuktan sonra, eserler çekici bir gerçeküstü boyutu ortaya çıkarır. Seyircinin, dudaklar veya göğüsler gibi insan vücudunun parçalarının yanı sıra boynuz gibi hayvan parçalarını keşfettiği an, ani bir algı değişikliği meydana gelir. Dikkatli gözlemciyi, yeni doğan bir merakı tatmin etmek için parçaya yaklaştırır. Eserler bundan sonra garip, çok boyutlu ve mistik görünür.

Melis Buyruk’un illüzyon ve bozulma oyunu, alternatif flora ve fauna kavramlarının bulunduğu başka bir gerçekliğe açılan bir pencere gibi işlev görür. Bu insanların ve hayvanların uyum ve birlik içinde yaşadığı bir dünyadır. Birbirleriyle bağlantılı ve birbirine karışmış, işbirliği, birlikte yaşama ve gerçek topluluk biçimleri gibi insanlığın hayatta kalmasını sağlamak için şimdi her zamankinden daha fazla kucaklamamız gereken koşullar oluşturdular.

Prof. Dr. Marcus Graf