Mükerrer bir imge silsilesi
Sanat yapıtının biricikliği, geleneksel bağlamda iç içe oluşuyla özdeştir. Bu geleneğin, elbette ki tamamen canlı ve baştan aşağı değiştirilebilir bir niteliği vardır.
*Walter Benjamin
Eserlerin biricikliğine dair önemli bir atıfta bulunan Walter Benjamin’in alıntısı ile başlayan bu metin Mert Ege Köse’nin heykellerine dair önemli bir aktarımın da altını çiziyor. Klasik ve statik sanat eseri dahası heykel üretiminin dışına taşan Köse’nin, okulda öğrendiği çizgiyi soyuta taşıyan, eserin ve konunun biricikliğine dokunan araştırmacı kimliğini, deneysel ve alternatif üretim ruhunu çarpıcı biçimde ortaya koyuyor.
Mert Ege Köse’nin yapıtları rastlantı ve rutin arasında belirgin bir dinamizm içinde alüminyumun parlak yansımaları aksında izleniyor. Üretimlerinde metal, alüminyum, pirinç ve bazen de bakır gibi malzemeleri kullanan Köse plastik çalışmalarını soyut heykeller üzerinden aktarıyor. Pg Art Gallery’de izlenen sergisinde ise alüminyum heykellerin doğal akış halindeki düzenli ve rastlantısal, ritmik kıvrımlı strüktürel varyasyonlarını izleyiciye sunuyor.
Köse’nin çalışmalarında, alüminyum malzemenin optik bir ayna gibi yansıyan yüzeyi, malzemenin kolaylıkla şekil alabilen alaşımı ve pürüzsüz halleri arasındaki derinlikli araştırmaları eserlerde kendini gösteriyor. Heykellerde izlenen doğal, pürüzsüz ve bazen rutin bir akış halindeki renksiz ve natürel hali ile kullanılmış alüminyum yanında yapıtların bazılarında ise renkli, kıvrımlı ve Köse’nin kendi tanımıyla “neşeli” alüminyum parçaları da armoniyle bezeli bir zıtlık yaratıyor. Doğal alüminyum soğuk ve kurşuni bir donukluk yaratırken, renkli ve belirgin ritimler içindeki tekrarlı alüminyum parçaları ise plastik üretimin değişken doğasına, parlak ve alegorik yaklaşımlarına işaret ediyor. Heykeller, Köse’nin tesadüf ve plan ya da didaktizm ve muğlaklık arasındaki yönelimlerine dair emareler sunuyor. Alüminyumun kendi fizyolojik koşullarında kolay bükülebilir olması, hızlı şekil alabilen formu ile malzemeler kaynak ile birleştirilerek bütünleşik bir forma dönüşüyor.
Belirli bir yarı açık kompozisyon ile çalışılan soyut heykeller katman katman titizlikle kurgulanarak bilim - sanat, hayat - dünya gibi konular çerçevesinde enformasyon, tinsellik ve doğa temelinde hassas bir akış içinde yaratılıyor. Köse’nin Meriç Hızal atölyesinde öğrendiği heykel sanatı ve üretimi, malzeme araştırmaları, kavramsal yönelimler ve sanatsal ouvre’sindeki bilimsel, meditatif, performatif yaklaşım büyük bir coşkunluk ile yapıtlarına yansıyor. Heykellerde izlenen bariz oval ve köşeli formlar sınırsız bir ivme içinde gözlemlenirken aynı zamanda her form sınırlı, planlı ve düzenli bir strateji ürünü olarak ortaya çıkıyor. Köse’nin sistemli bir çalışma disiplini ve yaratıcılık karması ile kurguladığı heykelleri parça - bütün ilişkisi içinde belirgin bir nizam sunuyor ve genelden özele gidildikçe yine her parça kendi aurası dahilinde düzen içinde düzensizliğin bir refleksiyonuna dönüşüyor.
Yapıtlar günümüz sanat anlayışı içinde belirli bir ifade, düşünce ya da durumu didaktik ve nesnel biçimde refere etmiyor, lâkin sanat tarihinin tozlu koridorlarından bu zamana, dünyanın ve doğanın, insanlığın geçirdiği tüm evrimsel, iletişimsel süreçlere dair çarpık, gizil referanslar taşıyor. Keskin bir im sunmaktan imtina eden Köse, dünyaya dair ebedi değerler üretme hissiyatı ekseninde soyut, flu ve bireyselleşen anlatılara dair bir kapı aralıyor. Köse’nin heykelleri izleyiciyi kendi soyut evrenine alıyor, hapsediyor, tekrarlı alüminyum sıraları içinde bir yolculuğa çıkarıyor ve heykeller ile öznel hikâye katmanları arasında biricikleştiriyor. Yapıt ne denli nesnel ve sanatçıya dair bir anlatının merkezinde olursa olsun Postmodernizm sonrası belirtildiği şekliyle her izleyici için yeni bir içerik yaratıyor ve her bakışta anlam yükü değişiyor. Yapıtın aura’sı gündelik ve güncel anlatıyı toplumsal ölçekte soyut biçimde aktarsa da izleyicide uyanacak his yeni ve deneysel dahası öznel, kişisel anlatıya eş bir bakış olarak sentezleniyor. Köse’nin üretimleri ile kurduğu diyalog izleyicinin günümüz sanatında bireysel anlayış, duyumsama ve aktarımı ile alternatif ve doğrusal bir balans içinde izleniyor. Heykeller, keskin parçaları, pürüzsüz yüzeyleri ile minimal aksiyonlar yaratıyor, milyonlarca değişken olasılığı da doğuruyorlar.
Nihayetinde Mert Ege Köse’nin alüminyum heykelleri geçmişten bugüne bir mihenk taşı olarak kendine has plastik bir estetik arayış ile kaygan, hassas bir yüzey algısı, döngüsel bir ritim araştırması, düzen içinde devinim, örtük bir dinamizm dalgası ile rastlantısal, değişken, kesin ve belirli dünyevi anlatılara dair referanslar veriyor. Yapıtlar, toplumsal bir aktarımın hudutlarında geziniyor ve egzisyantalist ile bir eylem çarpışması yaratarak amorf, soyut – geometrik, ironi dolu bir dünyanın sınırsızlığını çiziyor.
Melike Bayık