Istanbul’un önde gelen sanat mekânlarından biri olarak, 25 yıldır çok farklı alanlardan çağdaş sanatçıları konuk eden galeri, beyaz küpün katı sınırlarının ötesine geçip sanata daha rahat nefes alabileceği bir alan açmanın vaktinin geldiğini hissetmişti.
Böylece farklı sorular etrafında, sanata bakışı yenileyebilecek bir deney gerçekleştirmeye yöneldi: Şeyler, bir koleksiyonerin evinde nasıl görünür? Sanatı ve tasarımı birlikte sunmak mümkün müdür? Kusursuzca hazırlanmış sergilerin içinde yalıtılmak, katalog fotoğraflarına sıkıştırılmak yerine, bir arada bulunmalarına izin verilirse şeyler nasıl görünmeye başlar? Teması sürekli yeniden oluşturulabilen bir sergi tasarlanabilir mi?
Bu soruların peşine düşen galeri, kentsel dönüşüm başlamadan çok önce, İstanbul’un kuzeyinde, Belgrad Ormanları’na komşu bir sanayi bölgesi olan Maslak’ta geleneksel bir atölyeyi açık bir sergi mekânına dönüştürdü.
Adı üzerinde, Pop-Up Galeri’nin kendisi de “bir anda açılan bir pencere” gibidir, bir anda ortaya çıkar.
Beyaz küpün ciddiyetini üzerinden atmış, çok farklı sanat ve tasarım tarzlarının diyaloga girebildiği bir oyun sahasıdır. Ama küratörel bir diyalog değildir bu, daha ziyade, mekânda vakit geçiren, sohbet eden, dostlarla bir araya gelen, civardaki sanatçı atölyelerini ziyaret edip, öğle yemeğini belirli bir yaşam tarzını yansıtan bir dükkân olan Sanayi313’te yiyen koleksiyonerler arasındaki açık bir diyalogdur.
Kuşkusuz, bir galericinin gözü sanatı belli şekillerde, hatta bazen gerçek bir mimari alanı doğasına aykırı düşecek bir şekilde görmeye yatkındır. Bu açıdan, Pop-Up da sanatı ve tasarımı görme biçimlerimize meydan okuyan, değişime sürekli açık bir deneme yanılma sürecidir.
Galerinin temel dayanağını oluşturan yapıtların yanında, daha az tanınan genç sanatçıların yapıtlarına da yer veren Pop-Up, yeniliklere kapıyı daima açık bıraktığı gibi koleksiyonerlerin neyi sevip neyi sevmeyeceğini araştırmaktan da hiç vazgeçmiyor.